1 Mayıs 2014 Perşembe

''Testere'' sonrası psikopatlık sendromu.

  
    Bundan bi önceki yazımı okuduysanız saçma bi ruh halimde olduğumu tahmin edebilirsiniz, isterseniz ikilem diyelim.Hani madem değişik bir ruh halindesin bunu düzeltmeye uğraş değil mi? Normal insanlar napar, gezer, dolaşır, alışveriş yapar, ne bilim kendini derslere verir ki başarılı olur falan filan. Ben naptım, ben naptım! Daha da ruhum çöksün, psikopatlaşayım diye herhalde bütün testere filmlerini iki günde bitirdim. Tam yedi film izledim iki günde gözlerime yazık be. Peki bunu neden yaptım, niçin bu duruma geldim? Ben de bilemiyorum, ama filmi izledikçe salak salak aman daha kötüsü de olabilirdi diye diye normal hayatta olağandışı gelen şeylere karşı vurdumduymaz bi tavır aldım. Karşımda birisinin tırnağı çıksa, kafası da kopabilirdi Allah beterinden korusun diyebilecek hale geldim. Psikopatlık derecelerini yavaş yavaş tırmanırken film serisinin sonuna geldim ki kendim de durdum.

  Ama filmi izlemişken yorum yapmadan ve size önermeden de geçemeyeceğim. Hakikaten kaliteli bi seri. Belki korku-gerilim tarzı filmleri pek sevmezsiniz ama seveniniz varsa ki baştan oturup yine izlesin. Sağolsun ben izlerken oda arkadaşım Vida bikaç sahnesinde benimle oturup izledi, o da yeniden başlayacak sayemde seriye başlayacak gerçi sayemde neler neler yapmadı ki durun onu da başka bi yazı da anlatayım. Resmen başka bi ben olacak çıkacak. Arada bi buraya da uğrasa iyi olur, unutmuş blogumuzu.Atarımı da yaptım. Neyse.

  Kan, vahşet, damarlar öğğk vs. gibi şeyleri ölümüne seven vahşi bi kurt değilim, ama böyle filmler izlemek hoşuma gidiyor. Evet, sanırım biraz var psikopatlık. Hepiniz testere hakkında bi bilgiye sahipsiniz. Hani şehirde bi seri katil var cinayetler olup duruyor. Onu yapan John Kramer yani katil adıyla 'Jigsaw'. Kanser olduğunu ve az bi ömrünün kalduğını öğrenince üzülür. Adamın tek derdi hayataının değerini bilmeyenleri ölümle burun buruna getirip onların aklını başına getirmek. E tabi eğer aklınız başınız gelmediyse zaten ölmüşsünüz demektir. Kötü son. Gerçekten filmi izledikten sonra sanki Jigsaw sizi de test ediyor ve diyorsunuz ki bunun için üzülmeye değer mi? İnsanlar nelerle uğraşıyor sen hala çocukça çöküntüler oluşturuyorsun kendi içinde, ayıp. Ve sonra o şey için üzümüyorum. Bi terapi gibi her film, izledikten sonra 'Sakın ondan, bundan şikayet etme Jigsaw alırsa paçanı aşşağı görürsün o zaman' diye kendimi tutuyorum.

  Bu arada öyle arkadaşlarınızla oturup 'Haydi bugün de Testere 4'ü izleyelim' derseniz yanlış yapmış olursunuz, çünkü testere aslında 7 bölümlük bi dizi gibidir. İlk filmde gördüğünüz bi olayın sonucunu 7.filmde de görebilirsiniz, bağlantısı çoktur aralarında. O yüzden kendimi tutamadım da iki günde bitti hepsi.

   Kısacası aslında şizofren olduğumdan değil, unutmak için izlemişim seriyi, iyi de yapmışım. İzlemesem çok üzülür, üzülmeye değmez diyemeyecek kadar güçsüz olurdum. Hayatı sevin, hayattan zevk alın, küçük şeylerle mutlu olmasını bilin, aza kanaat getirin, ihtiyacınız kadar alın, olumlu düşünün. O zaman Jigsaw'ı anlarsınız :)
                                                                                                                                       **lavita

28 Nisan 2014 Pazartesi

Vazgeçmek Direnmeye Karşı.

 
   Bazı anlarınız olur, hedefiniz bellidir ona doğru yönelirsiniz, adımlarınızı sıklaştırırsınız ve koşmaya başlarsınız fakat yolun sonuna doğru içinizi bi şüphe kaplar acaba doğru şeyi mi yapıyorum diye. Yavaşlarsınız, ayaklarınız geri geri gitmeye başlar. Gözünüzü her ne kadar hedefinizden ayırmasanız da mantığınız kalbinizi dinlemez ve bedeninizi de alır götürür, sadece kalbinizi bırakırsınız oracıkta. Endişelenirsiniz yine fikir değiştirir, eski yaptığınız gibi kalbinizi bıraktığınız yere gidersiniz, fakat engeller bi türlü yakanızı bırakmaz. El mecbur ayaklarınızın geri gitmesine karşı koyduğunuz halde vazgeçmek zorunda kalırsınız. Mantık denen kalbin düşmanı sizi rahat bırakmaz, ne yazıktır ki kalbinizi de dinleseniz üzüleceksinizdir. Ama siz yine de sonunda hüzünle biten küçücük bir mutluluk yaşamak istersiniz.

  İşte ben bu iki ucun arasındayım. Ne yapacağımı bilsem de bilmiyormuş gibi davranıyordum. Ama artık mantığımı dinleyip kalbimi elimin tersiyle itmek zorundayım. Çünkü biliyorum sonunda üzülen ben olacağım. Bir anlık olsa da mutluluğu yaşayıp hüsrana katlanabilir miyim ? Hayır, vazgeçmek zorundayım, kalbim alışmadan, çok bağlanmadan kendimi çekip koparmalıyım.

  İşin bi de şu yanı var. Çok çaba sarfettin mi ki vazgeçiyorsun. Ondan geçen bütün yolları denedin mi yoksa karşına çıkan fırsatlara karşı aptalı mı oynadın? Sonuna kadar gittin mi ki pes ediyorsun? Kimse geleceği bilemezken sen nereden yazabiliyorsun sonun hüsranla sonlanacağını. Bu kadar eminsen hiç başlamasaydın. Güvenmeseydin kendine. Sadece varsayımlarla yaşanır mı bu hayatta? Vazgeçebilme lüksünün olması için elindeki bütün imkanları tüketmiş olmak gerekir, tüketebildin mi? Madolyonun diğer yüzünde ne kadar da soru var cevaplanması gereken ki ben hala olayı çözmüş, bitirmiş, önüme koymuş bakıyorum. Oysa ki hiçbişey bilmiyorum. Belki de bilmek istemiyorum.

23 Nisan 2014 Çarşamba

Bastığımız yerde gül bitiyor.

   İnternette boş boş fink atarken şahin gözlerim birşeylere ilişti ve bayıldım desem yeridir. Eminim siz de gördüğünüzde 'Ayy, ne tatlııı!' ya da benim gibi 'Müthiş, bayııldım ama giyemem.' diyeceksiniz :)  Dolce&Gabbana fall winter 2013/2014 serisinde bulunan ayakkabıların fiyatını veyahut stoğu olup olmadığını bilmiyorum sadece resmi indirip masaüstü yapmakla yetindim. Zaten bendeki moda ilgisizliği burdan belli geçen senenin olayını yeni görüp paylaşıyor olmam. Allah bilir modası falan da geçmiştir belki. 
                                                     
 

  Dediğim gibi çok güzeller ama giymesi kolay değil en azından benim açımdan yürek ister:) Alırım evimin bi köşesine koyar hergün iyi geceler der, öper yatarım. Ama gözüme bitanesi takıldı ki sırf onu giymek için koca bulur, düğün yaparım. Çünkü tama gelinlikle müthiş gideceğini düşündüğüm bi ayakkabı. E artık gelmişiz 20 yaşına insan ister istemez düğün hayali yapıyor, gözü gelinlik vitrinlerine kayıveriyor. İşte bu da ilerdeki düğün ayakkabım :D :D

 -Ne güzel şeysin sen hep yaşım 20
                                                                                                                                        lavita**

6 Nisan 2014 Pazar

Değişik duygular içerisindeyim.

    Kim değil ki.. Aslında değişik duygular dediysem değişikten kastım daha çok 'değer verildiğini hissetmek'. Neden böylehissediyorsun Lavita, diye soracak olursanız bir önceki kayıtta okumuşsanız eğer bugün benim doğum günüm :) Ve dün sürpriz bi kutlama yaptı Vida ve kardeşim. Gerçekten çok mutlu oldum. Beklenilenden daha erken gelipte hazırlığın ortasına düştüğümü saymazsak çokta sürprizi mahvetmiş sayılmam.
 Kendi doğumgününü de yazan tek kişiyimdir herhalde, ne görgüsüzlüüük!  Aslında hiç bi sürpriz beklediğim yoktu. İnsan alışkın olmayınca tabi hiç beklemiyorda. Napacağım hakkında da pek bi bilgim yok. En kısa yoldan teşekkür edip edip durdum :D
 İkinci bi kutlamamsı diyelim tam kutlama değil de toplaşma gibi bişey oldu. Bikaç kız toplaşıp bi yerlere gittik. Konsept: Lavita'nın d.gününü kutlayalım.  Gerçekte herkes dışarı çıkabilmek için benim konseptimi çaldı ve güzel giyindiler. Ben sümsük gibi giyindim, saç baş yapılmamış, zaten rüzgar o kadar şiddetliydi ki yürürken, kapşonu kafama geçirdim direkt, saçım yapılmış olsa da eminim ki bozulurdu hemen. ama nedense ikinci kez değerli hissettim. 'Doğumgünü çocuğu' diye hitap edilmesi hoşuma gidiyor ihihihi :)
 Yehet! Bir diğer kutlamam da -artık yeter daha neyine kutluyosun Lavita, ilk kez mi doğumgünü yaşıyosun dediğinizi duyar gibiyim:)- halam sağolsun. Salı günü gel kal biz de küçük bi pasta keselim dedi. Ne kadar direttiysem de ikna edemedim. Zaten iki kere kutlanmış, vücudum alışık değil diyorum böyle hoş kutlamalara, sürprizlere mazallah fazla değerden yitip gidivericem şimdi. O da 3.kutlama sayılmış oluyor. Vay be, sevindim :D
  Ama bugün geçtikten sonra Lavita yine eski sümsük, sünepeliğine geri dönecek. Senede bi kere olur bu kızım diye hayat bana gerçek tokadını atacak, zaten alışkın değildim iyi oldu deyip ben de kabulleneceğim.


5 Nisan 2014 Cumartesi

Hola!


Öncelikle merhaba, ben bu blogdaki diğer yazar-henüz paylaşım yapmamış olan- Viva LaVida. Blogta bir şey paylaşmadığım için üzgünüm sanırım kendimi hazır hissedememiştim. Her neyse şimdi burdayım :)

Sorry:((

Kısaca kendimden bahsedeyim, 20 yaşındayım Eczacılık 1. sınıf öğrencisiyim, kimse sormadan söyleyeyim dersler iyi gidiyo :) LaVita yla 2 yıldır aynı odadayız , hafta sonları bile birlikte takılıyoruz. Saçma sapan şeyler yapıyoruz, genelde de rezil oluyoruz:) Sonra bir blog açalım da rezilliğimizi anlatalım dedik:) Bu benim ilk blog deneyimim olacak umarım altından kalkabilirim.

Gelelim bugüne, bugün yani 6 Nisan LaVita nın doğum günü ama beeeeen o bugün anlayabilir diye doğum günü sürprizini dün akşam yaptım, kendimi tebrik ediyorum :)

Aslında tek başıma yapmadım LaVita nın biricik kardeşiyle birlikte yaptık. Başka bir arkadaşımız LaVitayı oyalarken biz de odayı ayarladık. 5 dk içinde 25 balon şişirdik-ciğerlerimiz soldu diyebilirim- , pastamız kolamız her şeyimiz hazırdı ama çok büyük bir eksiğimiz olduğunu fark ettik 'MUM' yoktu. REZİLLİK. Bi işi doğru yapamam zaten. Mum olmadan doğum günü sürprizi yapmanın ne anlamı var ki :/ LaVita nın kardeşi en yakın pastaneye mum almaya gitti de bu işi öylece hallettik. Başak bir rezilliğimde LaVita odaya girdiğinde havaya fırlatacağım süsleri poşetinden çıkarmaya çalışırken  LaVita geldi ve ne yapacağımı şaşırıp Hepiğ Börtdeyyy diye çığlık eşliğinde poşeti suratına fırlattım. Rezilim işte :/// Neyse bir iki ufak rezillikle bu geceyi atlattık :) Burdan da sesleniyorum iyiki doğmuşsun Lavita, umarım birlikte nice doğum günleri kutlarız :)  
Son olarak bu geceden bir kaç kare paylaşayım:

balonlarımızın bir kısmı ve atmayı beceremediğim süsler :)

Japonca "doğum günün kutlu olsun" yazıyor-ben yazdım:)-
ps: Lavita Kore ve Japonya aşığıdır

Korece 'doğum günün kutlu olsun' yazmak istedim/yazdığımı sandım ama sadece 'doğum günün' yazmışım 
-heh diğer bi rezilliğim -

Lavita odaya girdiğinde çalan şarkı da buydu: Hepi Börtdey :)

Evet ilk postum hayırlı uğurlu olsun, bir sonraki postta görüşmek üzere :)

Hasta luego !!








28 Mart 2014 Cuma

Sıkılmaktan sıkıldım !

    Feci sendromların içindeyim, vücudum da sanki ezelden beri heyecanlıymış ama sonucunda çokta memnun etmeyecek bişey varmış gibi ellerim hep terli, hep bi sabırsız. Bu da sanırım sıkılmanın artık en üst ulaşılamaz seviyesi olduğunu mu gösteriyor bilmiyorum ama korkutucu. Sanki bi iş merkezine konferans yapacakmışım gibi hep bi terli, sabırsız ellerim. Ellerim, kendinize gelin!
  Neden bu kadar boştayım, boşluktayım söyleyeyim hemen. Yurttayım, yalnızım, hardiskim tamirde olduğu için dizi-film izlemek hayal, akşamları dışarı çıkamıyorum, Youtube'a giremiyorum--mmm aslında daha sebep bulabilirim de bu da kendimi iyice eziklememe ve kendime acımama sebep olur. Evet yalnızım! Koca üç kişilik odada bir ben, bir ben ve aa ne süpriz  'yine been'. Oda arkadaşım Viva beni terketti. Evet. Büyük bir kavgadan sonra ilişkimize bir son vermeye karar verdik ve iki tarafında rızasıyla görüşmemeye karar verdik. Bende olan bazı mülk ve ziynetleri geri ver.... A-ha :) Gece gece yine saçmalamacalar Lavita! Bu sıkıcılık bana hiç mi hiç iyi gelmiyor ki ben anladım. Vida'yla tabiki öyle saçma bi ayrılma şeklimiz olmadı. O sadece oy kullanmak amaçlı memleketine gitti ve pazartesi dönecek ama daha iki gün var. Sıkıntıdan ölmezsem bulur beni.
    Ama bu sıkılma işi biraz işe yaradı aslında. Yeni bi grup keşfettim alternatif rockla uğraşan Japon bi grup. Hemen ismini vereyim One ok Rock. Gerçi ben keşfetmedim bi arkadaşım dinliyordu ben de bugün sıkıntıdan onu bi araştırayım dedim. Tabi ki şarkılarını dinlemek çok kolay olmadı bikaç gün evvel olsa Youtube'a girer, şarkılarını dinler, beğendiklerimi indirirdim. Iyshhhh! Onu da yapamadım en iyi şarkılarının listesini bulup ilk üçünü indirdim. Sıkıntım geçmedi bi de film izledim, bi sürü de yemişim oldu mu göbek sana yetmiş kilo. Sonra yüzüme makyaj yaptım adettendir. Kızlar sıkılınca makyaj yapar :D Sonra yüzümü temizledim, biraz esneme hareketleri yaptım, az biraz Candy Crush oynadım. Amaa hiçbiri bu garibimi tatmin etmedi. Geçtim bilgisayar başına bari bloga bir göz atayım dedim. Ve işte burdayım. Bugün de hiç rezillik yaşamadım, hayret. Vücudum alışkın değil buna, şaşırdı tabi. Ben konuşursam daha çok saçmalayacağım, en iyisi bu yazıyı burda noktalayıp yatıp uyumak..
                                                                                                                                 Lavita**

24 Mart 2014 Pazartesi

Merhaba !!

 
Bu blogu açtık arkadaşımla çünkü bazen öyle şeyler başımıza geliyor ki paylaşmka istiyoruz ya da herhangi birinin başına da böyle şeyler geliyor mu yoksa bizde mi bi gariplik var diye merak ediyoruz.
  Şimdi size kendimi tanıtayım: Ben La Vita Sesang, bir blogum daha var, sanatla uğraşmayı severim en büyük hayalim Kore'ye gitmek :) Arkadaşım Viva La Vida, onun tek bir blogu var o da bu :) kendisi 2 senelik o da arkadaşım olur ve 2 senedir aynı üniversitede okuyoruz. O bir Eczacı adayı ben ise İç mimar. Ortak pek bi alanımız yok aslında şimdi düşününce. Benim sevdiğim ve hoşlandığım hiçbişey onu cezbetmiyor, aynı şekilde onunkiler de beni.
  Pekala bu kadar kendimizi tanıtmak yeterli. İlerki zamanlarda yaşadığımız anılarımızla burdayız :)
                                                                                                                                         lavita**