28 Nisan 2014 Pazartesi
Vazgeçmek Direnmeye Karşı.
Bazı anlarınız olur, hedefiniz bellidir ona doğru yönelirsiniz, adımlarınızı sıklaştırırsınız ve koşmaya başlarsınız fakat yolun sonuna doğru içinizi bi şüphe kaplar acaba doğru şeyi mi yapıyorum diye. Yavaşlarsınız, ayaklarınız geri geri gitmeye başlar. Gözünüzü her ne kadar hedefinizden ayırmasanız da mantığınız kalbinizi dinlemez ve bedeninizi de alır götürür, sadece kalbinizi bırakırsınız oracıkta. Endişelenirsiniz yine fikir değiştirir, eski yaptığınız gibi kalbinizi bıraktığınız yere gidersiniz, fakat engeller bi türlü yakanızı bırakmaz. El mecbur ayaklarınızın geri gitmesine karşı koyduğunuz halde vazgeçmek zorunda kalırsınız. Mantık denen kalbin düşmanı sizi rahat bırakmaz, ne yazıktır ki kalbinizi de dinleseniz üzüleceksinizdir. Ama siz yine de sonunda hüzünle biten küçücük bir mutluluk yaşamak istersiniz.
İşte ben bu iki ucun arasındayım. Ne yapacağımı bilsem de bilmiyormuş gibi davranıyordum. Ama artık mantığımı dinleyip kalbimi elimin tersiyle itmek zorundayım. Çünkü biliyorum sonunda üzülen ben olacağım. Bir anlık olsa da mutluluğu yaşayıp hüsrana katlanabilir miyim ? Hayır, vazgeçmek zorundayım, kalbim alışmadan, çok bağlanmadan kendimi çekip koparmalıyım.
İşin bi de şu yanı var. Çok çaba sarfettin mi ki vazgeçiyorsun. Ondan geçen bütün yolları denedin mi yoksa karşına çıkan fırsatlara karşı aptalı mı oynadın? Sonuna kadar gittin mi ki pes ediyorsun? Kimse geleceği bilemezken sen nereden yazabiliyorsun sonun hüsranla sonlanacağını. Bu kadar eminsen hiç başlamasaydın. Güvenmeseydin kendine. Sadece varsayımlarla yaşanır mı bu hayatta? Vazgeçebilme lüksünün olması için elindeki bütün imkanları tüketmiş olmak gerekir, tüketebildin mi? Madolyonun diğer yüzünde ne kadar da soru var cevaplanması gereken ki ben hala olayı çözmüş, bitirmiş, önüme koymuş bakıyorum. Oysa ki hiçbişey bilmiyorum. Belki de bilmek istemiyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder